Ömrünü Risale-i Nur hizmetinde, okuyarak, yazarak, konuşarak geçirmiş, gazetemiz yazarlarından Şaban Döğen’i vefat yıl dönümünde rahmetle yad ediyoruz.
Şaban Döğen 1974 yılında Yeni Asya’da başladığı yazarlık hayatını, 4 Kasım 2009’da, Yeni Asya yazarı olarak noktaladı.
Şaban Döğen, ani rahatsızlığı dolayısıyla 29 Ekim 2009 tarihinde İÜ Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Kardiyoloji Koroner Bakım servisine yatırılmış, yoğun bakımda yaklaşık 1 hafta kaldıktan sonra aniden fenalaşması üzerine 4 Kasım sabaha karşı 01.35’de Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu. Doktorları, vefat sebebini “aort damarı yırtılması” olarak açıklamıştı. Cenazesi 5 Kasım 2009’da memleketi Kargı’da kılınan ikindi namazını müteakip defnedilmişti.
Şaban Döğen kimdir?
1952 yılında Çorum’un Kargı ilçesinde doğdu. Ortaokulu ilçesinde, İmam-Hatip Lisesini Çorum’da bitirdi. 1974’te Erzurum Yüksek İslâm Enstitüsü’nden mezun oldu. Beş yıl Sarıkamış Vaizliği yaptıktan sonra Millî Eğitim Bakanlığına geçti. Yurdun değişik yerlerinde ortaöğretimde Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi öğretmenliği yapan Döğen, 1996’da emekli oldu. Evli; ikisi kız, biri erkek üç çocuk babasıydı.
***
Gayret dolu bir hayat...
Yeni Asya Gazetesi’nde uzun yıllar boyu köşe yazarlığı yapan Döğen, kaleme aldığı konularda Risale-i Nur hakikatlerini yorumladı. Şaban Döğen’in 40’dan fazla kitabı yayınlandı. Müslüman ilim adamları hakkında önemli araştırmalarda bulunan Döğen, tanınmışlığına en büyük katkıyı “Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi” adlı eseriyle sağladı. Döğen’in makaleleri Yeni Asya, Yeni Nesil gazetelerinde ve Can Kardeş dergisinde yayımladı. Bizim Radyo’daki ‘Hayatın Tadı’ programıyla da bilinen Döğen; konferanslar, seminerler verdi. Vefatı, doktorları tarafından “Çok mütevekkil ve inançlı bir hastamızı kaybetmenin üzüntüsünü yaşıyoruz” şeklinde dile getirilen Döğen ömrünü iman ve Kur’ân dâvâsı yolunda harcadı. Gayret dolu bir hayat sergiledi.
Müslüman üstün insandır
1984 yılında yapılan bir röroptajında şu ifadelere yer veriyor: “İslâmiyet fenlerin reisi, mürşidi ve efendisi durumundadır. Biz de zâten bu gerçeği dile getirmeye çalıştık. Beşikten mezara kadar ilim öğrenmeyi esas edinen İslâm bilginleri din ve fen ilimleri ayırımı yapmadan, bütün ilimlere ibâdet duygusuyla eğilmişlerdir. Nitekim aynı İslâm âlimi din ilimlerini vicdanın ziyası, fen ilimlerini de aklın ışığı olarak kabul etmektedir. Ve hakikatin ikisinin birleşmesiyle ortaya çıkacağını belirtmektedir... Müslüman üstün insandır. İslâmiyet bizden bunu istemektedir. Elbette, ahlâkta olduğu gibi ilimde de üstün olmak mecburiyetindeyiz.”
ZAAFLARIMIZ VE HATALARIMIZ DİNİMİZE GÖLGE OLMAMALI
“Bilhassa genç nesle bol bol okumalarını, yükselmenin okumaktan geçtiğini, değeri ve zenginliği bilgide kültürde aramalarını temenni ederim. Dinimiz bizden başarılı olmayı istiyor. Allah’ın rızası bu yolda. Zaaflarımızın, hatalarımızın dinimize gölge olmamasına dikkat etmeliyiz. Zamanımız fikir cihadında bütün hızıyla devam ettiği bir asırdır. Fikren, ilmen üstün olan galip gelir. Kendimizi ilimle kabul ettirmeliyiz. Unutmayalım ki çağımızda en büyük hizmet budur.”